Doğal ve lezzetli bir kahvaltı için; Maide

Ataşehir’e taşındıktan sonra yeni ve çok beğendiğim bir mekan keşfettim. Kahvaltılık ve yemeklik, doğal ve geleneksel yöntemlerle üretilmiş lezzetli ürünler bulabileceğiniz, keyifli bir kahvaltı yaparken ve sohbet edebileceğiniz bir mekan MAİDE…
Önce mesajları ile başlıyayım 🙂 “Doymak için değil şifa için yiyin”
Daha önce inşaat sektöründe çalışan bir çift, mevcut mesleklerinde doygunluk hissine kapılıp bir yenilik arayışına girince, oturdukları evin karşısındaki binada gördükleri kiralık dükkanı tutarlar. Akıllarında, doğal ve sağlıklı beslenmeye yönelik Sayın Deniz Kıroğlu’nun amcasının Lüleburgaz Celaliye Köyündeki, Avrupa Birliği onaylı ve mavi bayraklı BNG Tarım Besi Çiftliğinden inek sütü satmak varmış başlarda. Çiftlikte 3000 civarı hayvan varmış.
Dükkanı tutuktan sonra işletmenin kapısını açmak tam 11 ay sürmüş. Sektörden de ticaretten de uzak oldukları için ürünlerden bürokrasiye kadar her şeyi en ince ayrıntısına kadar araştırıp, gerekli bütün koşulları sağladıktan sonra hizmet vermeyi istemişler. Gıda konusunda mevzuatların çok detaylı olması ve Kıroğlu çiftinin de bunları tam olarak yerine getirmek istemesi süreyi uzatan nedenler olmuş. Bu süreçte süte ilave olarak neler satabileceklerini de düşünmeye başlamışlar. Önce internet ortamından araştırmışlar. Sonra yakın lokasyonlara bizzat giderek üreticilerle tanışıp dostluklar kurmuşlar. Yalnızca bulundukları köye ya da beldeye ürün sağlayan üreticilerden karşılıklı iyi niyetli alışverişleri başlamış. Çünkü üreticiler de ürünlerini dışarıya satmayı çok istemiyorlarmış. Ürünlerin tamamı yöreden haftada bir gelen frigorifik araçlarla getiriliyor. İlk günlerde buldukları tedarikçilerinin bugün hala yüzde sekseni ile çalışıyor olmaları, tedarikçi seçimlerinin ne derece doğru olduğunu da gösteriyor. Tüm bu gayretin sonucunda Maide açılmadan bütün tedarikçileri ve ürün zincirinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi hazırlıkları eksiksiz bir biçimde tamamlanmış. Nitekim son 1 yıldır da bu döngü sıkıntısızca işletiliyor.
200’ün üzerinde tedarikçileri var ama sadece 20 kadarı kurumsal firma. Dolayısıyla tedarikçileri önemli bir kısmı ile süreçlerde aksama olmaması için bizzat ve yakından ilgilenmeleri gerekiyor. Çünkü sattıkları ürünler katkısız ürünler olduğu, tuzlanarak ya da konserve edilerek korunduğundan raf ömürleri kısa. Hem gıda gibi hassas bir sektörde çalışıp hemde ilk seneleri olduğundan müşterilerine ürün yok dememek için ince ve zor bir çizgide yürüyorlar.
Adana’dan gelen taze peynirin bir haftalık ömrünü tamamlamadan, taze taze müşteriye sunmanın tek yolunun da sabahtan akşama kadar bizzat işin başında olmak olduğunu söylüyorlar. Aslında bu titiz tutum her ürün için gerçekleşiyor.
Tereyağların hepsi süt kalitesinin yanında orijinal yayıkta yapılıyor. Daha paketlerken kokusunun dükkana yayılması doğallıklarının ve tazeliklerinin en büyük ispatı. Bu tereyağ ile yapılan bir sucuğun büyük beğeni kazandığını belirtiyor Deniz Hanım ve ekliyor: “Ne ararsanız doğada var. O nedenle aslında zaten olması gereken bir şeyi sunuyoruz, doğal köy tereyağı ile normal bir kasap sucuğun lezzeti. Ama büyük şehirde yaşamanın diyetini zaten olması gereken bu durumun özel bir şey haline gelmiş olması ne yazık ki”
Gelen ürünler fabrikasyon olmadığı için her yeni siparişte lezzetin devamlılığı olup olmadığına özellikle bakıyorlar. Onaylamadıkları ürünü mutlaka geri gönderiyorlar. Bu tür lezzet değişmelerine müsait ürünlerde ise müşterilerinin peyniri almadan tatmalarını özellikle istiyorlar. Özellikle kargo ya da eve servis yaparken paketleme konusunda da aynı hassasiyet var. Öyle ki, lezzetlerin karışmaması için her ürünü kendi bıçağı ile kesiyorlar.
“Maide” ismi de çok değişik geldi bana. Geleneksel ürünlere ve topraklarımıza değer verdiklerini göstermek için geleneksel bir isim düşünürken, anlamı ‘bereketli sofralar’ olan MAİDE öne çıkmış. Ama Deniz Hanım’a uzun süre Maide Hanım da denmiş tabi…
Misafirlerine imkan dahilinde her zaman değişik yörelerden ürünler sunmak için gerekirse bunun izahatını yapıp teslimat tarihini bile değiştirebiliyorlar. Misafirlerini evlerine gelen misafirden ayırmayıp en iyisini, en güzelini onlara sunmak en önemli hedefleri. Aksi zaten geleneklerimize göre de ayıp değil mi diye ekliyor Deniz Hanım. Bu noktada ürün veya para kaybetmek hep ikinci planda kalıyor.
Mevsimsel ürünlerden ceviz, badem, pekmez ya da kayısı gibi sezonu biten ürünler yeni sezona kadar alınmıyor ve gerekiyorsa müşteriye nedenleri açıklanarak yok deniyor.
Misafirlerine ikram edilen kahvaltı ya da sandviçleri eğer tamamen bitmiyorsa daha sorulmadan paket yapılarak yanlarına veriliyor. Amaç bu ürünlerin ne olduğu konusunda soru işareti kalmaması. Yine de kalan olursa çiftliğe gönderiliyor. Ekmekler ise Fenerbahçe’den denize atılarak balıklara yem oluyor.
Hep işlerinin başında olmak, işler gözlerinin önünde olsun istiyorlar. Ürünlerin lezzeti ve çeşitliliği ile müşterilerinin isteği onları kahvaltı servis etmeye sevk etmiş ve böylece müşteriler misafir olmuş. Mutfaklarını da açık mutfak haline getirerek misafirlerinin beğenilerine açacaklar. Böylece lezzetin daha kalıcı olacağına inanıyorlar.
Bu sektörde kendileri gibi çalışabilecek personel bulamamaktan da şikayetçiler. İlk açtıklarında 3 kişilermiş.Bu yüzden de aileden ve yakınlardan oluşan bir çalışan grubu var bünyelerinde.
Bu arada, misafirlerine öğrendiklerini aktarmak için de çeşitli atölyeler yapmayı planlıyorlar. Maya ve turşu yapım tekniklerinin bu atölyelerin başını çekecek şekilde planlıyorlar. Peynir sohbetleri, selçuklu mutfağı, ege yemekleri, aborjin yemekleri gibi değişik etkinlikler de listede yer alıyor.
“Gerçekten gönül verilerek yapılacak bir iş ve bu noktada beraber çalıştığımız tedarikçilerin de bizim gibi düşünenlerini seçiyoruz. İnsanların sağlığını düşünüyoruz ve sağlıklı olması için en doğru ürünleri ve tedarikçileri arıyoruz.” Bu konuda o kadar hassaslar ki görüşmemiz süresince bir çok kez vurgulamadan duramadılar.
Misafirlerinin buraya sadece kahvaltı etmeye ya da alışveriş etmeye gelmediklerini, ortamın sıcaklığına ve sohbete gelmelerini istiyorlar. Artık neredeyse sadece eski anılarımızda kalan şekilde; gelen müşterilerle sohbet edip, çay ya da kahve ikram etmeyi de ihmal etmiyorlar. Deniz Hanım doğum yaptığında en çok tebriği müşterilerinden aldığını mutlulukla söylüyor.
Genel alışkanlığımızın aksine, lezzet değişimlerinden korunmak için şarküteri ürünlerinin az miktarda alınmasını özellikle teşvik ediyorlar. Kendilerinin yaşarken çektikleri sıkıntıyı yaşatmamak adına fişleri bile katlayarak vermeleri boyutu bence gayet iyi anlatıyor.
Katkısız dondurma, katkısız yani nitratsız kuru et ve pastırma, doğal ve geleneksel yöntemlerle yani şırden mayalı oğlak şirdeni mayalı peynirler, meşe odununda islendirilmiş peynirler ve daha niceleri. Ortalama 50 çeşit peynirleri var. Bu arada her yerde bulamayacağınız; 24 ay yaşlanmış isli koyun kavaliye, koyun tereyağı sadesi, 36 ay yaşlanmış keçi tersgedik peyniri (tavşan ayağı mayasından), serhoş peynir (fermente üzün posasında 180 gün dinlendirilmiş) gibi lezzetleri özellikle tadımlamanızı tavsiye ediyorum. Yoğurtları kendileri yaptığı için kendi markalarıyla satışta. Glutensiz ve yağsız hamur işleri, şekersiz reçelleri de kendi markaları.
Birbirinden leziz doğal lezzetleri yerinde tadabilir veya sipariş edebilirsiniz. Benim tavsiyem; bu harika mekanı yaratan Kıroğlu çiftinin keyifli sohbetini yediklerinizin lezzeti ile birleştirmek için ziyaret etmeniz.
https://www.dogallezzetlerdukkani.com.tr/
Yenişehir Mah. Battalgazi Sok. 13A D:1 Ataşehir
(216) 455 50 44